Anne Dediğin...

Evden çıkarken sizi uğurlar, siz eve dönene kadar ütü yapar, bulaşık yıkar, çamaşır yıkar, yemek yapar, alışveriş yapar...


Çalışır, çalışır... Sizin için, yorulmadan.


Arada bir yakınır; "Dermanım kalmadı vallahi" der, ertesi gün, siz kapıdan çıkar çıkmaz, yeniden başlar.


İçi rahat etmez yoksa.


Ama bu kadar mı annelik? Sevgi dolu bir çocuk bakıcısı mı anne denen mahlûkat?


Anne dediğin öyle biri olacak ki, okuyacak. Çocuklarına öğretmek için okuyacak. Şık olacak, sosyal olacak. Kendisi için değilse de çocukları için yapacak bunu.
Ezdirmeyecek kendini, çalışacak, kocasına muhtaç olmayacak. Çocukları için ayaklarının üzerinde duracak. Çocuklarının arkasına sığınmayacak, önlerinde duracak, yol gösterecek onlara. Öyle bir anne olacak ki kadın, bir cerrahın seneler süren bir ameliyatıymış gibi işleyecek çocuklarını; sıfırdan sonsuza.


Kızına özgür olmayı öğretecek. Uçmayı, aşık olmayı, sevdiği adamla olmayı, sevmenin tutkusunu, sevişmenin masumiyetini... Kadın olmayı, savaşmayı, kazanmayı öğretecek. Teslim olmayı, direnmeyi, dimdik durmayı, şaha kalkmayı...


Oğluna saygı duymayı öğretecek. Bir kadını sevmeyi, bir anneye minnet duymayı, kendi kızına aşık olmayı öğretecek. Kadınına sahip çıkmayı, onun arkasından yürümeyi, önünde göğüs germeyi, karısının yanında yürümeyi...


Birlikte yaşamayı öğretecek anne dediğin. İnsanları sevmeyi, bir kediyi sevmeyi, bir karıncaya bile saygı duymayı...


Sevecek anne dediğin. Çocuklarını sevecek. Öyle sevecek ki, kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak çocukları.


Anne dediğin dünyaya makineleşmiş metal insanlar vermeyecek, birey yaratacak, bir sanat eseri sunacak topluma.


Anneliği bir zanaat olarak görmüyor musunuz hâla? Doğurmak değil annelik. Anne dediğin, öyle bir büyütecek ki, insanı, diğer herkes onun çocuğunun yanında küçük kalacak.

Wendy'i Takip Et

Blogda pek boy gösteremiyorum patronum kızdı, ben de bu çözümü buldum a dostlar: https://twitter.com/wendyomen

Okuyoruz, Kanımızın Son Damlasına Kadar!

Okumasa da, kadının evlenmek gibi bir şansı var.


Kocası ona bakar, o da çocuklarına.


Altın günlerine gider, öğlene kadar evi temizlese, öğleden sonra gündüz kuşağı programları, market pazar gezmeler falan...


HER GÜN BİR ÖNCEKİNİN AYNI!


Hayata gözlerini yumduğunda geride bırakacağı tek şey olan çocuklarına bile doğru düzgün bakamamış, boş bir hayattan geriye topluma hiç bir yararı olmayan çocuklar bırakmış bir kadın.


İşte bu yüzden bizim okumaktan başka şansımız yok.


Yaşamak için okuyoruz, okuduğumuz için eleştiriliyoruz, eleştirildiğimiz için bağırıyoruz ve bağırdığımız için tutuklanıyoruz.


Tutuklandıktan sonra... Konuşmadığımız için...


İşte yaşamak için biz bunları yapıyoruz.


Okuyoruz, kanımızın son damlasına kadar!

At Yalanı Sikeyim İnananı!

"Ben hiç porno izlemedim"
"Ben hiç penis görmedim"
"Ben hiç mastürbasyon yapmadım."

 Kusura bakmayın bayanlar ama bu cümleleri her kurduğunuzda karşınıza geçip "At yalanı, sikeyim inananı!" demek istiyorum. 

Gelmişsiniz 20 kusur yaşınıza, cinsellikle alakalı her muhabbetin alasını çevirebiliyorsunuz ama hiç "sik" görmediniz öyle mi? Hiç porno izlemediniz? Söylediklerinizin inandırıcı olduğunu düşünüyor musunuz hakikatten? Sizin kulağınıza benim kulağıma gelenden daha mı farklı geliyor bu sözcükler?

Hayır, her pozisyon ve fetiş hakkında fikir sahibisiniz, bir takım araştırmaları yapmışsınız ama yolunuz hiç porno sitelerine düşmemiş?! Merakınızı gidermek ve bilgi sahibi olmak için o kadar zaman harcamışsınız ama dur bi bakayım nasıl oluyor bu işler diyip hiç porno seyretmemişsiniz?! En azından bunu anlatmaya çalışıyorsunuz etrafınıza. Peki düşünmüyor musunuz bu kadar şey bilen birinin hiç porno izlememiş olması çok saçma olur, en azından bir tanecik izledim diyeyim diye?

Hayır "sik" -ısrarla sik diyorum- görmek demek sevişmiş olmak anlamına gelmiyor ki. "Sen "sik" görmüşsün demek ki sevişmişsin" algısı oluşmuyor ki bizde. Bunun kaygısını mı taşıyorsunuz acaba? 

Şunu çok merak ediyorum. "Cinsellik konuşulmalı, bunları konuşmak ayıp değil" diyen bir insanın hala "porno izlemedim, mastürbasyon yapmadım" yalanını atmasının sebebi nedir? Sahip olduğu bilgi birikimine rağmen gayet saçma bir şekilde "Ben hiç penis görmedim. Siz gördünüz mü?" demesinin mantığını açıklayabilir mi acaba bana? 

Ulan madem görmedin de o kadar sağlam muhabbet nereden geliyor? Anlattığın pozisyonların kaynağı ne? Hadi okudun diyelim, insan hayal kuran bir varlık o penis hiç mi canlanmadı aklında? Hiç mi merak etmedin? Hiç mi bir görseller aratmadın? Hiç mi cinsel dürtülerin yok? Hormonların tavan yapmıyor mu arada bir? 

Hayır vaziyet buysa işin sırrını anlatsın ki biz de duvarlara tırmanmak zorunda kalmayalım! Ya da boş verin anlatmasın. O kendi mantıksız açıklamalarıyla çevresini kandırmaya çalışsın. Biz de tüm dürüstlüğümüzle "Porno da izledim, mastürbasyon da yaptım, fetişlerim de var" diyelim. O "izlemediği ?!" pornoların hesabını yaparken, biz de hormonlarımızın, dürtülerimizin ve tabi ki isteklerimizin dahilinde dürüstçe yaşayalım...

Kürtaj Meselesi

Şahsi fikrime göre kürtaj yaptırma kararı %90 kadına aittir. 9 ay karnında taşıması, doğumdan sonraki min 1 yıllık sancılı dönem... Erkek bu dönemlerde kadının yanındadır ve çektiği acılara ortak olmaya çalışır (ideal erkek ise) Erkeğin çektiği psikolojik sancılar kadının çektiğinin yanında mini mini bir şey kalır.

Eğer doğan çocuk engelli veya down sendromlu veya otizmli ise -ki bu olasılıkları arttırabiliriz- o çocuğun tüm hayatı boyunca yanında olacak ebeveyn annesidir. Okuluna götüren, merdivenleri çıkmasına yardım eden annedir, çünkü muhtemelen baba iştedir. Anne " ben ölünce oğlum/kızım ne olacak? Nasıl devam edecek hayata? " sorusunu babadan daha fazla sorar kendine. Zaten bunların böyle olduğunu çocuklarla ilgili çıkan ilk sorunda babanın " senin oğlun/kızın hep böyle yapıyor zaten" demesinden anlayabilirsiniz. Kadın çocuklarını babasının evinden çeyizinden getirmiştir çünkü. İşte tam bu yüzden bu karar %90 anneye aittir. %10 da spermleriyle olaya dahil olup en ufak bir sorunda o %10 dan da vazgeçen babaya aittir.

Üstelik bu karar hiç de siyasilerin bahsettiği gibi güle oynaya alınan bir karar değildir. Kadın hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren annedir çünkü. Bu kararı hem kendini hem de karnındakini düşünerek verir. Zor ve acı yüklü bir karardır kürtaj, rahminiz kazınır. Yani kadının öyle kuaför koltuğuna oturur gibi oturduğu bir koltuk değildir o.

Bu kadına ait kararı -hakkı- doğum yapma yetisine sahip olmayan erkeklerin ağızlarına sakız etmesi hiç ama hiç hoş bir durum değil. Çünkü bu kararı veren kadını bırakın bir erkeğin anlamasını doğum yapmamış, kürtaj olmamış bir kadın bile anlayamaz! Birde bu kararı; "kadınların eğlencesi" gibi lanse ediyorlar ki buna diyecek pek de usturuplu bir sözüm yok. Hele hele bu kararı tecavüz vahşetiyle bir araya getirip "Tecavüzcüsünün çocuğunu doğursun, kürtaj yaptırmasın" demeleri... En nefret ettiğim, hemcinsim olmasından utandığım kadının bile dayak,tecavüz mağduru olmasını istemeyen beni zıvanadan çıkartmıştır. Ben ki hiçbir kadının bu muamelelere maruz kalmasını kaldıramam. Ama bu sözler benim ciddi anlamda asfalyalarımı attırmıştır ve bu sözleri sarf etmeme sebep olmuştur:

"Karın ya da kızın tecavüze uğradı mı senin? Tecavüze uğrayan bir kadının yaşadığı travmaları kızında gördün mü hiç sen? Görmedin mi? Bu sözlerinden sonra Allah gösterir inşallah."
Bana bu sözleri sarf ettirdiniz ya...
Kürtaj hakkında ne dediler, neler kustular hepsini tek tek yazacağım.